Ayşin Altuniç Güven: Ben hazırım, peki ya şirketim benim için hazır mı?
İş başvurusunun çok, nitelikli adayın ise az bulunduğu bir dönemdeyiz. Nitelikli derken elbette özgeçmişleri dolduran sayısız satırdan bahsetmiyorum. Bir kurum ya da şirket için nitelikli demek, en yalın anlatımıyla "ihtiyacı karşılayacak” olandır. Bazen işin erbabı dediğimiz kişiler, mütevazi yaklaşımlarına rağmen şirketlerin en sadık, en gayretli, en tutkulu ve başarılı çalışanları arasına girebilmektedirler.
Peki şirketler "işin erbabını” bulmakta ve O’nu tutmakta ne kadar başarılılar?
Bugün hangi işe alım metodunu benimserseniz benimseyin, çoğu zaman "doğru” kişileri kaçırdığınızı içinizi çekerek fark edersiniz. Çünkü siz parlak özgeçmişlerin, gösterişli kişiliklerin peşinden koşarken, daha önce sizin kapınızı çalmış ama sizin farkında bile olmadan geri çevirdiğiniz ayakların, bir başka çatı altında harikalar yarattığını görebilirsiniz.
Yöntemler çeşit çeşit… Eşit değerlendirebilmek ve kişiselleşmiş tercihlerin önüne geçebilmek için sayısız method ve envanterlerle bezenmiş mülakat süreçlerinin, bazen bir o kadar da ruhsuz ve mekanik olduğunu söylemek mümkün.
Adayın hayallerinin, gözündeki ışığın, isteğinin, kararlılığının, zekasının, tabiri yerinde ise yayından fırlayacak ok gibi "işe hazır” olduğunun gözden kaçırılabiliyor olması modüler mülakat süreçlerinin en zayıf noktası.
Personel sirkülasyonunun kalite göstergelerinin bir çıktısı olarak bakıldığı ve çoğu zaman rakamsal iyileşmenin tek hedef olduğu bakış açılarında, en önemli nokta olan "işe alım” sürecinin yeteri kadar mercek altına alınmadığı söylenebilir.
Mülakatlar, acemi uzmanlar tarafından günlük skora bağlı bir performans göstergesi gibi algılanmakta. Yöneticiler bugün kaç mülakat yaptın sorusunu soruyor işe alım uzmanlarına. Çok olunca iyi mi? Az olunca kötü mü? Peki ya mülakat kalitesi? Bu ne sıklıkla sorgulanıyor?
Ya da mülakattan çıkanlara soruluyor mu? Şirket sizden memnun kalmadı sanırım, peki ya siz şirketten memnun kaldınız mı? İyi değerlendirildiğinizi, kendinizi iyi ifade etmeye imkanı tanındığını, yeteneklerinizi ortaya çıkartmaya olanak sağlandığını söyleyebilir misiniz?
Ve sonuç ne olursa olsun şirket size "kayda değer bir mülakat deneyimi yaşadım” dedirtebildi mi?
Bu soruların yanıtının evet olarak alınması için, son dönemde sosyal medyada dönen ve biraz da reklam kokan kliplerdeki gibi büyük tasarımlı bir mülakat süreci yaşatılması elbette gerekmiyor. Ancak akademik yaklaşımlarla desteklenen mülakat metotlarının içine biraz da "ruh” katmak şart.
Günümüzde işe alım aktivitesi, her ne kadar entelektüel sermayenin kiralanması gibi görünse de, "insan” kaynağının, insancıl süreçlerle seçilmesi ve yerleştirilmesi kurumsal aidiyet yaratmada büyük bir rol oynuyor.
Adayın hangi iş grubuna dahil olduğu ayırt edilmeksizin değer görmesi, sadece adayın hazırlanmasını beklemeden, görüşme odasına yürürken alelacele özgeçmişin okunduğu telaşlı anlardan sıyrılarak aday için de özenle hazırlanılması, baştan adaya ayırılan zamanın görüşmenin başındaki kanaat ne olursa olsun tamamlanması, adayın aday olmaktan öte bir birey, bir kıymet olarak görülerek saygınlığının korunması ve tüm teknikler bir yana masaya "işte aradığım aday bu aday” pozitif düşüncesiyle oturularak, bardağın dolu tarafına odaklanılması "ruh” dolu bir mülakat sürecini sağlayabilecek hususlardan sadece birkaçı.
Şirketlere iş görüşmesine gidecek tüm adaylara sesleniyorum;
Kendinize güvenin ve hayatınızın bir önemli gününü ayırdığınız iş görüşmesine gittiğinizde masaya bu sözlerinizle oturun;
"Şirketiniz bünyesinde yer alan ilgili pozisyona başvurum nedeniyle buradayım. Umarım sonuç her ne olur ise olsun, bugün burada gerçekleşecek mülakat süreci, her iki taraf için de içerik, yaklaşım, değer verme ve değer bulma adına kazanımlarla sonuçlanır”
Tüm adaylara bol şans…