Erim Hısım: Çift Kaşarlı Tost...
Bu coğrafya ve insanı inanılmaz, hoş, zeki becerikli ve çözümseldir… Bu yılki Üniversite seminerlerim sebebiyle Anadolu’yu adım adım dolaşıp bir sürü kıymetli dost ve bolca deneyim biriktirmekteyim. Mesela Nevşehir’de öğrendiğiniz tek bir kelime ile saatlerce muhabbet edebiliyorsunuz. "Nörüyon…" "-sen nörüyön -daha da nörüyon…” Hatay’da geldiğinizde "hoş geldiniz” dedikleri gibi giderken de "hoş geldiniz” diyorlar. Gitmek yok onların kitabında. Erzurumluya "Dadaş mısın dediğinizde öncelikle size hayır demekte. Çünkü evet dediğinde felsefeye yani mertlik ve tevazuya uymadığınız düşünülüyor ve orada Dadaşlık biter kaygısı taşınıyor ki ne kadar ince bir duruş. Trakya ise ayrı bir alem. Trakyalı aslında hiçbir soruya cevap vermiyor. Daha doğrusu her sorunun cevabı bir başka soru oluyor, ama harika bir biçimde de anlaşıyorlar. Şöyle ki; "-nassın be, -nassı olayım be”, "- nere gidersin be –nere gideyim be”…
Öte yandan karşımıza bir kural ya da yasak çıktığında ise; yok mu bir kolayı, bir hal yolu bulamaz mıyız vs. gibi arayışlara gidiyoruz. Çok sıkıştığımızda ise muhatabımızla bir hemşerilik bağı kurarak sonuç üretmeye çalışıyoruz. Sorunun soruluş biçimi ise şu "-memleket nire hemşerim” yani memleketini sorgularken bile hemşeri olma kabulü temel alınmakta. Bu arada bu seneki seminerlerimizin adının da "Yolculuk nire hemşerim” olduğunu hatırlatmalıyım . En olmadı askerlik yaptığımız yer ya da askerlik arkadaşımızı ve memleketini devreye sokup çözüm arıyor ve ondan medet umuyoruz.
Bir arkadaşımdan öğrenmiştim seneler önce. Bir yere yemeğe misafir götürdüğünde (ki işi gereği çok yaptığı bir şeydi bu) bahşişi siparişten önce veriyordu. Böylece gerekli ilginin, izzet ve ikramın peşinen satın alınmasını sağlıyor ve misafirlerini çok da güzel ağırlayabiliyordu.
Bizde çok ünlü bir başka olguda bir şey koparmaktır. Mutlaka pazarlık eder ve mutlaka ekstra bir şeyler talep eder ve bekleriz. Bunu bilen satıcı, üzerine ekleyerek pazarlığa başlayıp durumu kurtarmaya çalışır. Hayatta asla kullanmayacağımız ve işe yaramaz hediyeler bile bize çok hoş gelir. Markette birbirine bantlanarak satılmakta olan ürünlerden çok hoşlanır, ikincisi yarı fiyatına ya da üçüncüsü bedava kampanyalarına ise bayılırız. Otellerde ve benzeri yerlerde havlu (ki en ünlüsü) ya da başka malzemeleri götürmek büyük haz kaynağıdır. Hakkımız olmayan bir şeyi koparmak kadar cazip bir şey yoktur. Bizim Temel ABD ye müteahhitlik yapmaya gider, kat karşılığı bir iş alır ve 10 kat için ruhsat ister, verirler. İnşaatı yapmaz 20 kat için ruhsat ister, verirler yine yapmaz. Sonra 30, 50, 70… baktı ne isterse verirler kalkar belediye başkanına gidip ben gidiyorum burada bu işi yapamayacağım der. Başkan çok şaşırır ve ne istediysen yaptık neden gidiyorsun diye sorduğunda ise Temel’den şu cevabı alır; ağız tadıyla bir kaçak kat yaptırmadınız…
Ah bir de malzemeden çalmak arzusu. Kağıt helva alırsınız mesela. Yemeye başlarsınız şu içindeki ballı kısma pek ulaşamazsınız. Balı ha geldi ha gelecek derken bal gelmeden helva biter. İçine adam gibi balından konmaz çünkü ne yazık ki. Allahtan bunu dondurmalı yapmaya başladılar da biraz yenilesi oldu. Gider bir yerden kaşarlı tost alırsınız, içinde kaşar eser derecede. Yahu kaşarlı tost yiyemeyecek miyim ben. Yiyebilirsiniz elbette. Biraz ekstra ödeme yaptınız mı alırsınız bu kez çift kaşarlı tost. Adam kaşardan çaldığını size çift kaşarlısından ekstra ücret talep ederek sunmaktadır aslında. Ve doğru biliyorsam çift kaşarlı tost sadece ülkemizde vardır, bize has ve orijinaldir :)
Farklı alanlarda ve farklı biçimlerde ortaya çıkardığımız bu beceri ve çözümsel yaklaşımımızı inşallah çok daha kritik durumlarda ve önemli yerlerde de sergileyebiliriz. Umarım bu sendromu aşar ve hak ettiğimiz yerlere hep birlikte yükselebiliriz.
Aç karnına yazdığım bu satırları bitirdiğime göre artık çift kaşarlı bir tostu hak ettim sanırım. Farkını ödemeye de razıyım :)
Hayatınızdan dostlar ve gülücükler eksik olmasın.
Sevgiyle kalın…