Fazıl Oral: Sui Generis
Gelecekte bir gün, günümüz için yazılar yazıldığında kim bilir neler söylenecek?
Özellikle, teknolojik gelişimde bir çok imkansızı başarmış olan bu kuşağın, "veri ve enformasyon sağanağı altında nasıl ezildiğini ve boğulduğunu” yazarlar diye varsayabiliriz. Artık, elimizin altında internete ulaşımı kolaylaştıran her türlü cihaz mevcut.
Veri ve enformasyon için harcanan zaman arttıkça, düşünmeye çok daha az zaman kalıyor. Zaten hepi topu, düşünerek çalışmamız gereken işlerde, bizden beklenen üç temel görev var. Bunlardan birincisi yapılacakları önceliklendirme, ikincisi karar verme, üçüncüsü de başkasının kararına katkıda bulunma. Sabah işe giden bir yönetici Harvard Üniversitesi’nde MBA yapabilecek bir zekaya sahipken, öğleden sonra zeka seviyemiz 8 yaşındaki bir çocuğun zekasına eş düzeye ulaşmakta. Bunun en güzel göstergesi de saat 15:30 – 16:00 sularında "çekmecende, gofret, çikolata var mı” diye dolaşan ofis çalışanları, özellikle de kadınlar.
Kısacası bu kadar fazla veri ve enformasyonla baş edemiyoruz.
Bütün gün ofislerde uzun kısa internet gezileri, sıkıcı, bayıcı toplantı adı altında bir araya gelerek bir şey yapmamaya, birlikte karar veren sosyalleşmeler, akşama kadar sürüyor. Başka bir eziyet de; saatler süren powerpoint sayfaları için yapılan grafik tasarımları esnasında çekiliyor. Ya excel için harcanan uzun vakitlere ne demeli? Bunun sonucu hamura dönmüş beynin ön lobları ile saat 17:00 civarı, "buzhane balığı gibi bakan gözleri ile” işten, eve gitmeye çalışan modern dünyanın modern köleleri, yolları dolduruyor. Yol boyunca, gün boyunca kontrol edilen elektronik-postalara göz atmaya devam ederek, hiçbir jenerasyonun korkmadığı kadar yanlızlıktan korktuğu için, bir başka "sosyal korkak” ile ya telefonla konuşarak ya da SMS yolu ile sürekli bağlantı kurarak yaşayan, düşünmesini unutmuş bir iş dünyası piyonları.
Hani Matrix sadece fantastik bir filmdi, yalnızca…
Bu da yetmiyor, eve varır varmaz, vicdan rahatlatmak, geri kalmamak ve statü göstermek için sahip olunan tabletler ve akıllı telefonlarla, diz üstü bilgisayarlarla "kopmamak” uğruna yaşamın kendisinden kopuk yaşayan, "sürekli bağlantı bağımlısı” bir sosyal canlılar topluluğu.
Bir yazıda okumuştum, bizler sosyal bir canlı olarak doğar kurduğumuz ilişkiler sayesinde "insan” oluruz diye. Hoş insan kelimesi de Arapça da nisyan "unutan” kökünden gelirmiş. Galiba bu kez insan olmayı unutup, başka bir canlı olduğumuza kendimiz inandırmaya çalışıyoruz. Her şeyi beraber yapma arzumuz yüzünden de, bunu da kolektif biçimde yapıyoruz.
Bunun sonucunda evlerimizde çok daha eşya var, hiç kullanmadığımız ve büyük oranda kullanmayacağımız giysilerimiz dolapları dolduruyor.
Uzun saatler mekanik dünya piyonları olarak yaşamanın yarattığı vicdan azabı nedeniyle, çocuklarımızın, biz çocukken tüm mahallenin sahip olduğu oyuncaklardan daha fazlasına her ay sahip olması için oyuncakçılarda boy gösteriyoruz.
Uykusuzluk çekiyoruz, akşamları gelen misafirlerden eser yok, çünkü birine gidersen onların da gelme ihtimalleri var ki; bu özellikle kahreden bir seçenek. "Annelerimiz ne de mübarekmiş” desem, cinsiyet ayrımı dolu mesajlar her an mesaj kutuma dolar, zaten adamı mesajla recm etme yetkinliği ustalığa dönüşmüş.
Dedim ya yazının başı Sui Generis, malumunuz nev-i şahsına münhasır, bu kapitalist dünya piyonları de aynen öyle, her şeyi çok hızlı istiyorlar, tuhaf yaşamayı erteliyorlar. Para için sağlıklarını veriyorlar, gelecek te de parayı bu kez sağlıklarını geri almak için geri verecekler.
Harvard’da MBA yapabilen zeka ne işe yaradı, o zaman? Salyangozun bile iz bıraktığı bu dünyada ne izimiz kalacak acaba, bunlar sorular.
Bence bizler doğruları icat ediyoruz, gerçekleri ise keşfediyoruz. Benim ne yapmaya çabaladığım ise okuyucuya kalmış.
Huzur ve İyilikle kalın…