Funda Kalaycıoğlu'ndan Yüzyılın Masalı “Nüveyre”
Funda Kalaycıoğlu kimdir? Nerede doğdu, nasıl bir çocukluğu, yaşamı oldu?
İstanbul’da doğdum. Babamın görevi gereği Anadolu’da pek çok kentimizi dolaştıktan sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Finans Bölümünü bitirdim. Son sınıfta başladığım Lisansüstü Kurlarından sonra Doktora Kurlarını da tamamlayıp, yeterlilik sınavını vererek Doktora tezimi hazırladım. Ancak iş yaşamıyla akademik kariyer çalışmalarını bir arada yürütemediğimden iş yaşamını seçerek tez sunumu safhasındayken, Doktora çalışmalarımı bıraktım.
Yazarlıktan önceki iş hayatınız nasıldı? Önemli şirketlerde üst düzey yöneticiliğe kadar uzanan güzel bir yolculuğunuz var, dinleyebilir miyiz?
Ben iş yaşamımda çok şanslı olduğumu söylerim hep… Merdiveni tırmanmaya orta basamaklardan, büyük bir Holdinge bağlı şirketlerden birinde Finansman Şefi olarak başladım çünkü… Fakat sonrasında o basamakları tırmanmak için şansımın yeterli olduğunu söyleyemem. Beni iş yaşamında tanıyanlar çalışmayı fazlaca seven biri olarak görürler. Günün dört saatinin uyumak için yeterli olduğunu düşünürüm. İki kişilik yaşayıp iki kişilik çalışmazsam elimdeki zamanı boşa harcıyormuşum gibi gelir.
Çalışma yaşamımı noktalayana dek seçimimi hep büyük holdinglere bağlı olup da yeni organize olmaya başlamış kuruluşlara dönük olarak yaptım. Sistemi kurup oturttuktan sonra görevimin tamamlandığını düşündüm hep… Tıkır tıkır yürüyen bir işletmenin keyfini sürmek bana biraz sıkıcı gelir.
"Nüveyre” kitabınız sizi yazar olarak tanıdığımız ve Türk Edebiyatı çok önemli bir yazar kazandıran ilk kitabınız. Nasıl karar verdiğiniz yazamaya ve ilk kitabınız nasıl ortaya çıktı?
Ben kendimi önemli bir yazar olarak görmüyor olsam da beni böyle nitelendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Aslında çılgın bir okuyucuyumdur ben... Evin her tarafında, çeşitli işleri yaparken ya da çeşitli ruh hallerindeyken okumak için açık tuttuğum kitaplarım bulunur. Her şeyi okuyarak yaparım. Okullarda öğrencilerle sohbetlerimizde de belirttiğim gibi; insan bu kadar çok okursa, sonunda yazar olabiliyor benim gibi… Yıllardır okuduklarınızdan edindiğiniz birikimi, yüreğinizdekilerle birlikte siz de kağıda dökmek istiyorsunuz sonunda...
Bir şirketin finansal yöneticisi olmak, aynı zamanda planlama faaliyetlerini de yürütmek çok zevkli bir iştir. İnsana büyük bir tatmin duygusu verir. Benim için de öyle olmuştu. Ta ki oğlum Cankut dünyaya gelene kadar... Kariyer evlilikle bir arada pek güzel yürüyor fakat gerçek anlamda annelik için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü o minik amipler, parmağınızın ucuyla dokunduktan sonra yavaş yavaş bütün bedeninizi kuşatarak sizi kendi içlerine alıveriyorlar.
Oğlum büyürken tek bir gün dahi eski iş yaşantımın özlemini duymadım. Fakat oğlum anne kanatları altından çıkabilmek için çırpınmaya başlama yaşına geldiğinde büyük bir boşluk içinde buldum kendimi. Emeklilerin ve ev hanımlarının uğraşı olan her türlü el sanatlarıyla ilgilendim. Boncuklardan ağaçlar yaptım, elime bir fırça geçirip evde bulduğum her şeyi renkli renkli boyadım, örgüler, dantellerle çekmeceler doldurdum. Ve evde hiçbir şeyi koyacak yer kalmayınca... Yazmak benim için bir tatmin aracı, bir kurtuluş oldu.
Aslında hepimizi çok etkileyen "Nüveyre” romanınızı ve hemen ardından gelen ve yine hepimizi derinden etkileyen Adalı, İçimdeki Yabancı ve Karya Kraliçesi romanlarınızı sizden kısaca dinlemeyi çok isteriz.
Nüveyre Hanım, benim büyük anneannemdir. 26 yaşına gelene dek yaşamımın önemli bir parçası olmuştur. Onun anlattıklarıyla, Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla ilgili anılar dinleyerek büyüdüm ben… Onun için ilk yazmayı düşündüğüm şey, Ciciannem Nüveyre’nin yaşantısı ile birlikte o dönemi anlatan bir roman yazmak oldu. Nüveyre, konusu nedeniyle çok büyük bir araştırma gerektiriyordu ve ben nasıl roman yazılacağını bilemediğim için ilk kitabımın hazırlanması üç dört yıl kadar sürdü. Günlerimin büyük bir bölümünü kütüphaneler arasında dolaşarak geçirdim.
Nüveyre için kütüphanelerde araştırma yaparken Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle ilgili pek çok veri bulunduğunu görmüş ve bir yandan onları ta toplamış olduğumdan, Nüveyre’nin ardından ikinci romanım ‘Adalı’yı yazdım. Remzi Kitabevi postayla göndermiş olduğum kitapların yayınlanması için bir hafta gibi kısa bir zamanda görüşme talebinde bulununca, yazdıklarım kitapçı vitrinlerinde yer almaya başladı. 2004 yılında Remzi Kitabevi birkaç ay arayla ‘Yüz Yılın Masalı – Nüveyre’ ve ‘Bir Derya Öyküsü – Adalı’ romanlarımı bastı. Özellikle Nüveyre 57 hafta çok satanlar listesinde kalarak toplamda 15 baskı yaptı. Ardından ‘İçimdeki Yabancı’ yı yazdım. Bu romanda fantastik romanlara olan sevgimden destek alarak insanın içindeki ikinci benlik ile tanışmasından söz ettim.
Ben kendimi bir yazar olmaktan çok iyi bir araştırmacı olarak görürüm ve bundan büyük zevk alırım. Özellikle tarihimiz söz konusu olduğunda…‘Karya Kraliçesi’ büyük bir zevkle yaptığım Karya Ülkesi ve İskender tarihi araştırmaların sonucunda ortaya çıkmış bir aşk öyküsüdür.
Son olarak yok olmakta olan önemli bir tarihi hazinemiz Hasankeyf’le ilintili üçlü bir aşk öyküsü yazıyorum; ‘Hasankeyf’in Karları’. Birkaç düzeltme ve derleme yapmam gerekiyor. Hemen hemen bitirmiş olduğumu düşünüyorum. Sanırım bu yıl tamamlanmış olacak.