Benim
işim kurumların ve bireylerin hayal ve hedeflerine ulaşmaları için onlara
destek olmak diyen Profesyonel Koç/Danışman/Eğitmen İlknur Uslu; "Başkalarından
öğreneceğimiz çok şey var. Bu yüzden, iş yaşamında mutlaka kendinize mentorlar
edinin diyor.
İş
ve özel hayat dengesini de Optimum Denge Modeliyle çok güzel özetleyen Uslu;
başarı karesinde yukarı doğru çıktıkça, huzur karesinde de bir o kadar aşağıya
inebilmek gerekir diyor ve savrulmamak
için dengenin kıymetini vurguluyor.
Vermekte olduğunuz hizmetlerden kısaca bahseder misiniz?
Benim işim,
kurumların ve bireylerin hayal ve hedeflerine ulaşmaları için onlara destek
olmak.
24 yıllık iş yaşamımın son 7 yılı, farklı sektörlerde birbirinden farklı kurum ve kişilerle, profesyonel koç/danışman/eğitmen olarak bir araya gelerek ve onların yolculuklarına eşlik ederek geçiyor. Bundan sonraki yıllarım için de planım ve umudum; farklı yaşamlarla yollarımın kesiştiği ve destek olabildiğim keyifli yol arkadaşlıkları. J
2011 yılında yeni bir kariyer yolculuğuna girdiniz. Bu kararınızda neler etkili oldu?
Aslında çok uzun yıllardır ve severek çalıştığım kurumdan ayrılma ve profesyonel iş kimliğinden uzaklaşma kararını kolay vermedim. O dönemde bunu soranlara verdiğim yanıt şuydu; "Kurumumu, yaptığım işi seviyorum. Ama, şu an 39 yaşımdayım ve bir yaşam sorgusu içindeyim. Şimdi, içimde bu enerjiyi hissederken farklı bir kariyer yoluna çıkarsam, çıkacağım yolun ve sonunun nasıl olacağını bilmiyorum ama kendime 40. yaş hediyesi olarak bunu deneyimleme şansı vermek istiyorum.’’ Bugün baktığımda bu kararım, en kıymetli "iyi ki” lerim arasında.
Ben ODTÜ’de Psikoloji okudum. Hatta, Klinik Psikolog olma hayaliyle aynı okulun Klinik Psikoloji yüksek lisansında 2 yıl devam ettim ve tezimin ortalarında iken Ankara’dan İstanbul’a gelişimle birlikte, hayat yolculuğumda da birtakım değişimler oldu ve 1995’de başladığım İK’nın pek çok farklı bölümünde şükür ki çok severek çalıştım. İyi bir insan kaynakları çalışanı olmanız için pek çok özellik gerekir ama bana göre bunların başında tüm samimiyetinizle insanı sevmek, merak etmek, iyi bilmek gelir. Bu yüzden, sevdiğim ve iyi bildiğim bir işi yaptım o yıllarda da.
2011’deki yeni kariyer yolculuğumun rotası da yine insana yönelikti. Amacı, psikoloji geçmişimle, İK ve yöneticilik deneyimlerimi harmanlayarak, başka yaşamlara destek olmak ve kendi yaşamıma da başka bir perspektif katmaktı. Son 7 yıldır bunu yapıyorum.
İK'da uzun yıllar yöneticilik yaptınız. Bu durumun şu an yaptığınız işe etkileri oluyor mu?
Bankacılık gibi eğitimin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışmanın ayrıcalığını yaşadım. Pek çok konuda, sayısız eğitim aldım, çok farklı yurtiçi ve yurtdışı çalışmada bulundum. Eğitimden, işe alıma, yetenek yönetiminden organizasyonel değişime değin, İK’nın farklı alanında hem ekip üyesi, hem de farklı büyüklüklerdeki ekiplerin yöneticisi olarak yer aldım.
Bugün, İK’nın ve yöneticiliğin
tüm keyfini de, zorluklarını da birebir yaşamış bir yönetici koçu ve eğitmen
olarak danışanlarımla cebimden yaşanmış hikayeleri çıkarıp paylaşabiliyorum,
farkındalıkla dinleyebiliyorum,
anlayabiliyorum ve onlara destek olabiliyorum.
Gelişim ve öğrenmenin sonu yok. İyi bir koç ve iyi bir eğitmen/danışman olabilmek için de hem birtakım eğitimler almanız, hem de bu alanda da kilometre yapmanız kritik. Bu kapsamda, dünyanın en iyi koçluk okullarından ve çok iyi eğitmenlerden yönetici koçluğu / takım koçluğu odaklı eğitimler de aldım.
Bu arada, alandan
psikolog ve hekim arkadaşlarımla keyifli ve anlamlı vakitler geçirdiğim farklı
psikoterapi programlarını da tamamladım son 5 yıllık süre zarfında.
Dolayısıyla, insan
kaynakları ve yönetici deneyimlerimin yanı sıra, psikolog unvanım ve
psikoterapi donanımımın, bugün yaptığım işleri pozitif anlamda beslediğini ve
fark yarattığını görüyorum.
Stresin en genel tanımı; dış dünyada gerçekleşen değişimler, karşılaşılan olaylar sonucunda hissedilen baskı, sıkıntı ve üzüntü halidir.
Yoğun çalışma temposu, trafik, sorumluluklar derken, günümüzde stres yaşamımızın bir parçası. Belli bir dozu aştığında –ki günümüz koşulları maalesef bu doz aşımına yol açacak tetikleyicilerle dolu –da, sağlığı tehdit eden çok ciddi bir sorun.
Bu yüzden, stresi sağlığımızı tehdit edecek boyuta gelmeden yönetebilmek kıymetlidir.
-İlk adım farkındalık: Stresli olduğumuzda bedenimizde ne oluyor? Peki, o esnada hangi duygular gelip geçiyor?
- Hemen ardından tetikleyicilerimizi fark etmekle, şahane bir adım daha atmış oluruz! Yani, beni genelde neler strese sokuyor. Bir düşünün, bazen bir toplantıda iş arkadaşınızla aynı olayı yaşarsınız ama toplantının sonunda o güle oynaya ayrılırken, siz stresin diplerindesinizdir. Nasıl olur da olur? Çünkü, hepimizin yaşama baktığı gözlükler farklıdır ve bu gözlüklere göre yorumumuz farklılaşır ve bu yoruma göre de tepkilerimiz değişir. İşte, bu sebeple stres tetikleyicilerinizi fark edip, bunları yazarsanız, daha sonraki stresi yönetmek için elinizde değerli bir hazineniz olur. Bilmediğinizi – fark etmediğinizi, yönetemezsiniz!
-Bir başka adım
da, zihnimizdeki kayıtlara bakıp, bu kayıtların gerçeklik kontrolünü yapmaktır.
Hepimizin zihninde çocukluğumuzdan, ana babamızdan- okul döneminden getirdiğimiz birtakım kayıtlar var. Bu kayıtlarla biz dünyayı anlar, yorumlar ve buna göre de tepki veririz. Bu kayıtlar bize "iyi, kötü, sıcak, soğuk, tehlikeli, anlamlı, sağlıklı, sağlıksız, yasal, vb” gibi kısa kodlarla dış dünyayı tanıtır ve çoğu vakit de çok işe yarar. Bunları hem dış dünyayı, hem de dış dünya ile iletişimimizde kendimizi tariflerken referans olarak kullanırız. Ancak, bu kayıtların bir kısmı gerçekçi değildir, negatiftir ve çok keskindir. Mesela, "hayat adil olmalı – herkes bana adil davranmalı” der bir kayıt sesi. Böyle olmadığı zamanlar -mesela trafikte- strese girer, öfkelenir. Öyle olsa iyidir ama gerçekçi midir? Ya da yöneticisinin tek bir eleştirisinde "ben beceriksizin tekiyim zaten” der bir kayıt sesi ve öyle olduğuna yürekten inanıp, tüm stresi yüklenip, evine götürür. Gerçekten beceriksiz midir? Yoksa, aslında becerebildiği ne çok iyi şey vardır ve sadece bu işte- bu projede gerekenin çok az altında mı yapmıştır?
İşte, başımıza gelen olay ya da durumlarda bizi strese sokan potansiyel kayıtlarımıza bir bakıp, "Gerçekten öyle mi?” sorusu ile bir kontrol etmek, öyle olmadığını fark etmek ve yerine daha gerçekçi bir kayıt sesi koymak ( mutlaka yazılı ) stresi yönetirken yapmamızın çok faydalı ve kalıcı sonuçları olan bir diğer adımdır.
-Zihnimizden
günde 50.000 düşünce geçtiği tespit edildi yapılan çalışmalarda. Dolayısıyla,
hem dış dünya iletişimi, hem de iç
iletişimimizin sağlıklı olması stres yönetiminde önemlidir. Yani, pozitif -
yapıcı bir dil kullanmak da stresi azaltır. İç ya da dış konuşmalarınızda
"Hep – hiç – her zaman – hiçbir zaman – herkes
– hiç kimse – asla – meli/malı” gibi genellemeler kullanıyorsanız bir sayın ve
yazın bir kenara.
-Stresi yönetirken, yardım almak, istemek, paylaşmak da çok güçlü bir araçtır. İş yaşamında güçlü görünmek adına bazen kırılgan yanın gösterilmediğini, ihtiyacın söylenmediğini, yardım istenmediğini gözlemliyorum. Bu cesareti daha fazla gösterin! Hepimizin zorlukları ve hikayesi var. Daha çok paylaşın, söyleyin, isteyin derim.
-Son olarak da, hayata Pozitif Psikolojinin
kurucusu M. Seligman’ın gerçekçi iyimserlik yaklaşımı ile bakmak benim yaşam
felsefem. Olaylara gerçekçi ama iyimser bir perspektiften bakabilmek
öğrenilebilir bir şey ve bunu yapmak stresi yönetirken bizi güçlü kılar. S.
Covey’in dediği gibi etki ile tepki arasındaki boşlukta bizim tepkimizi seçme
gücümüz yatıyor. Olaylar karşısında bir ES vermek ve sonra tepki vermek de
stresi yönetirken işimize çok yarar.
İş ve özel yaşam dengesi nasıl kurulur? Bu iki kavram birbirinden ayrı tutulabilir mi?
Benim baktığım yere göre yaşam, iş-özel tamamıyla bir bütün sistem ve her sistem gibi optimum denge arayışında.
Buradaki hikaye,
iş yaşamındaki patron/çalışan/yönetici kimliğimiz ile evdeki ebeveyn/eş/çocuk
kimliklerimiz ve sosyal yaşamdaki arkadaş/dost/sporcu/dağcı/ressam/kitapsever
vb. kimliklerimize yaşamımızda dengeli yer açabilmek. Elbette bazen kritik bir
sebepten birisi daha öne çıkabiliyor, birine daha çok zaman gerekebiliyor ama
bütünde bunu dengeleme şansı veriyorsak kendimize, yaşam daha sağlıklı akar.
Veremiyorsak, maalesef sistem bir yerden tıkanıyor ve sorunlar tüm alanları
etkiliyor.
Savrulmamak için denge kıymetli. Bunu da iş yaşamında önceliklendirmeleri etkili yaparak, süreçleri iyileştirerek, gerektiğinde sağlıklı bir şekilde "hayır” demeyi öğrenerek, yönetici isek, doğru delegasyon yaparak, destek isteyerek, takımı güçlendirerek yapmak mümkün.
Belli bir deneyim elde etmiş, fakat kariyerine yepyeni bir yön vermek isteyen çalışanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Her birimizin
hikayesi farklı olduğundan, yolculuğu da kendine özgü ve bambaşka olacaktır.
Deneyimlerimle söyleyebileceğim şey şu; kariyer değişimi de dahil yaşamla ilgili tüm kararlarda, uzun dönem lensini takıp baksınlar. Yani, 3 yıl sonra bu kararım nasıl görünüyor, peki 5 yıl -10 yıl sonra? Hatta, bir resmini çizsinler o görüntünün, o çevrenin, ortamın. Bunu yapmak, hem bilinç hem de bilinçaltı seviyede kararın yeniden gözden geçirilmesi için yapılabilecek basit ama etkili bir çalışmadır. Zihinsel görselleştirme ve uzun dönem lensi ile bunu yapmak kararların netleşmesinde fayda sağlar.
Bunun dışında, iyi bir araştırma yapmak, daha önceden benzer deneyimlere sahip kişilerden mentorluk/deneyim paylaşımı istemek de farklı bir perspektif katacağı için çok kıymetli olur.
Nietzsche’nin söylediği gibi anlamlı bir sebebimiz olduğunda, nasıllar için bir yol buluyoruz. Yeni yönün anlamını netleştirmek de çok önemli. Çünkü, her değişim gibi belli direnç ve zorluklar da olur yön değişikliklerinde. Bu dirençlerle başa çıkarken en büyük güç, bu anlam olur. Anlamlı bir sebep olunca, zorluklar daha hızlı aşılır ve "nasıl” lar kolaylaşır.J
İş hayatına yeni başlayanlara
vereceğiniz öneriler var mıdır?
Öncelikle uzun
soluklu bir yolculuğun başında iken, bu yol ile ilgili olumlu bakış açılarını
korumalarını ve her daim hayallerini canlı, hedeflerini de güncel tutmalarını
öneririm.
· Yolculuklarda her zaman işler planladığımız gibi gitmez. Bazen kazalar olur, bazen plan dışında gelişmeler. Üstelik, bunların tümüne hazırlıklı olma şansımız da yoktur. Burada hikaye, bu zorluklara karşı verdiğimiz tepkilere göre farklılaşır. "NEDEN böyle oldu”ların peşinde kızmak, üzülmek, küsmek ya da vazgeçmek de bir yoldur; "Şimdi NE yapabilirim, NASIL yapabilirim” demek ve kaldığımız yerden ayağa kalkıp, bir silkelenip, öğrenilmiş derslerle devam etmek de!
Hayatta neye odaklandığımız önemlidir. Fırsata mı odaklanıyorsunuz? Tehdide mi?
Kaynaklara mı odaklısınız, kısıtlara mı? Bu seçim şanslarımızı iyi kullanalım derim.
·
E. Roosevelt’in sevdiğim bir sözüdür "Başkalarının
hatalarından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun
yaşamıyor”. Başkalarından öğreneceğimiz çok şey var. Bu yüzden, iş yaşamında
mutlaka kendinize mentorlar edinin.
Deneyiminden, birikiminden etkilendiğiniz, destek alabileceğinizi düşündüğünüz
kişilere gidin ve destek isteyin. Sakın ola beklemeyin; talep edin. Çok ama çok
faydasını göreceğinizi düşünüyorum.
·
Yeni şeyler öğrenmekten, denemekten, farklı fikir ve
önerilere açık olmaktan asla vazgeçmeyin.
·
Yolculuğun keyfini çıkarın, yorulduğunuzda ES verin-
dinlenin, yol arkadaşlarınızı iyi tanıyın, onları önemseyin, destekleyin ve siz
de destek isteyin.
· Bu yolculukta, kendinize- iç sesinize kulak vermeyi, kendi kendinizi motive etmeyi ve başarılarınızla gurur duymayı da hiçbir zaman atlamayın ve çok önemseyin.
· Yolunuz açık, yolculuğunuz keyifli olsun. J