Röportajlar

PERFORMANSI YÜKSEK, ÖZGÜVENLİ VE İŞİNE HAKİM ÇALIŞANLAR YETİŞTİRİYORUZ, 
3 YIL SONRA EN İYİ YÖNETİCİLER BİZDE OLACAK…
PERFORMANSI YÜKSEK, ÖZGÜVENLİ VE İŞİNE HAKİM ÇALIŞANLAR YETİŞTİRİYORUZ, 3 YIL SONRA EN İYİ YÖNETİCİLER BİZDE OLACAK…

Birçok alanda olduğu gibi insan kaynakları alanında da yeniliklerin öncüsü olarak tanınan ING Bank, uluslararası bir banka olmanın avantajlarını çokça kullanıyor. Hem sektörde daha önce yapılmamış projeler yapan hem de "Eski köye yeni adet” anlayışıyla birçok yenilikçi uygulama geliştiren ING Bank’ın İnsan Kaynakları ve İletişim Genel Müdür Yardımcısı ve İcra Kurulu Üyesi Seçil Refik ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Adaylarda aradıkları özelliklerden, sektörde ilk olarak uygulanan "serbest giyim” uygulamasına, etkin ve tamamen ölçümlenebilir performans ve terfi sisteminden, uluslararası eğitim ve çalışma olanaklarına kadar birçok uygulamalarını ilgiyle dinledik…

Mülakat yaparken adaylarda dikkat ettiğiniz özellikler nelerdir?

ING Bank için özellikle, teknik altyapıdan ve pozisyondan bağımsız olarak önemsediğimiz Turuncu İlkelerimiz var. Biz bu ilkelerimize çok inanıyoruz ve üç tane davranışın kesinlikle mülakat yaptığımız adaylarda var olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz.

Bu üç davranıştan bir tanesi "üstlenir ve gerçekleştirirsin” .Yani,  bizimle çalışmak isteyecek adayların, başarılı olacağına inandığımız adayların hayat hikayelerinde mutlaka sorumluluk aldığını, inisiyatif aldığını, bir takım şeyleri değiştirmek için kendisinin istekli olduğunu, kendisini diğer kişilerden ayrıştıracak o hevesi göstermesini, sorumluluğunu aldığı işi, her türlü alternatifi zorlayarak sonucuna varacak şekilde gerçekleştirdiğini görmek istiyoruz.  Yani üstlenir ve gerçekleştirirsin dediğimizde ağırlıklı olarak sorumluluk duygusunu, yetkinlik bazlı bakarsak da sonuç odaklılığı ve aslında belki biraz girişimciliğini görüyoruz.  

İkinci olarak " başkalarının başarmasına yardım edersin” diyoruz.  Nasıl bir ekip üyesisin, ekip çalışmasına ne kadar açıksın, başkalarının fikrine ne kadar önem veriyorsun, sadece kendi fikrin değil karşındaki arkadaşının fikriyle birlikte ortak bir şeyleri geliştirme konusunda ne kadar heveslisin? Tüm bunları mülakat esnasında karşımızdaki adaydan almaya çalışıyoruz.  Bu bizim için çok kritik, olmazsa olmaz bir özellik, çünkü kendi içimizde de bütün süreçlerimiz hep işbirliği ve birlikte yaratmak üzerine kurulu. Adaylarımıza ve çalışanlarımıza hep bize geri bildirim vermelisin, geri bildirim almalısın, mutlaka karşındaki kişinin fikrini almak için çaba göstermelisin, mutlaka bir konuyla ilgili fikrini ortaya koymalısın bununla ilgili rasyonelleri ortaya koymalısın diyoruz.  Dolayısıyla bu kısımdan, bir ekip çalışması yapıp,  etrafındaki insanlarla iletişim içinde olup geri bildirimi hem alma hem verme konusunda rahat olduğundan kesinlikle emin olmak istiyoruz.

Üçüncü de "her zaman bir adım önde olursun " diyoruz.  O anda görüştüğümüz adayın sorumluluğu ne ise o alanda ne kadar meraklı olduğunu sorguluyoruz. Sürekli olarak bulunduğu konfor alanından çıkıp yeni bir yerlere girme hevesi var mı, kendi attığı adımlarda geriye dönük bir şeyleri merak edip sorgulayıp farklı alanlara kayma isteğini gösterebilmiş mi, yenilikçi mi?  Yani biz 9 – 10 yaşına kadar olan çocuk merakını arıyoruz, çünkü meraklı olmak başarıyı getiren, kişinin gelişimini tetikleyen bir şey. Biz o öğrenme hevesini bir çocuk gibi içinde koruyabilmiş hala her şeyi sorgulayabilen profilleri arıyoruz. Dolayısıyla bizim ‘Turuncu İlke’mizdeki 3 davranış şeklimiz bu ve tamamen bunları almaya çalışıyoruz karşımızdaki adaydan.

Bankacılık sektöründeki kariyer olanaklarından bahsedebilir misiniz, gençler kendilerine nasıl bir yol çizebilirler?

Aslında Bankacılık sektörü birçok sektörle iç içe çalışıyor. Sigortacılık, finansal yatırım, portföy yönetimi, menkul kıymetler gibi. Bankacılık dediğinizde, çok fazla yan alanları da var. Tabii bu durum, çok fazla bir hacim oluşturuyor. Bu birinci kısmı yani bankacılık aslında birçok farklı sektöre de aday yetiştiriyor ya da aday alıyor. Kendi içinde sırf bankacılık sektörü diye baktığınızda da aslında bütün sektörlerde görebilecekleri her türlü fırsat ya da uzmanlık alanını barındıran çok büyük yapılar. Örneğin IT departmanını ele alalım;  aşağı yukarı her bankanın kendi içinde 300-1000 arası çalışanı olan IT birimleri var. Özellikle son dönemde dijital ve mobil bankacılık çok revaçta olduğu için yazılımcı ve tamamen mobil konusunda uzmanlaşmış ekipler var. Teknolojinin günlük olarak gelişimini takip eden ve bunun üzerine çalışan, bu platformların kurulmasına geliştirilmesine yardımcı olan çok genç, yeni nesil ekiplerle çalışıyoruz. Teknoloji, çok büyük, en çok gelişen ve en fazla yatırım yaptığımız alan.

Yine çok önemsediğimiz alanlardan biri CRM,  segment yönetimleri, big data yönetimleri. Bu alanlar Pazarlama, Krediler gibi birçok birimimizin altında var. Bu birimlerimizde, verilerden anlam çıkartabilecek, müşteri verisini en iyi şekilde anlamlandıracak ve alınacak kararların altında sistemik yapı oluşturacak profillere ihtiyacımız var.  Yeni üniversite mezunlarını daha çok endüstri mühendisleri, matematik ve istatistik mezunları arasından seçiyoruz.

Bunların dışında tabii ki pazarlama ve satışa aldığımız çok büyük birimler var.  İletişimi güçlü, saha yönetebilen, ikna kabiliyeti yüksek, liderlik yapabilen, yön gösterebilen, hedefleri yönetebilen profiller arıyoruz. Yine finans, insan kaynakları ve hukuk birimlerimiz diğer sektörlere nazaran daha fazla sayıya sahip olan birimlerimiz çünkü regüle bir piyasadayız ve ayrı bir takım konularda da uzmanlaşma gereksinimleri oluyor.

Dolayısıyla ben bankacılığı 3-4 sektörün bir araya gelmiş hali olarak görüyorum, yani çok zengin.  Biz ING Bank olarak bu çeşitliliğin avantajını çok kullanıyoruz. Bizde hiyerarşik yapı çok azdır, dolayısıyla herhangi bir alanda çalışmaya başlamış, kendini geliştirmiş ama farklı işte devam etmek isteyen birisi çok rahat başka alanlara geçebilir. Bilişim teknolojilerinde başlayıp pazarlamaya geçen, pazarlamadan kredilere geçen, iletişim tarafında başlayıp insan kaynaklarına geçen çalışanlarımız var ki, ben en büyük örneğim.  Ben pazarlama ve iletişim geçmişine sahibim ama İnsan Kaynakları alanında çalışmaya başladım. Dolayısıyla bizde teknik bilgi zorunluluğu yok, potansiyel,  istek, tutku bunlar daha ön planda. En büyük lükslerimizden biri de bu.

Son dönemlerde yapmış olduğunuz ya da yapacağınız farklı İK uygulamalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Aslında çok fazla uygulamamız var ama öncelikle eski köye yeni adet getiren çalışmalarımızdan bahsedeyim. Sektörde ilk ve tek diyebileceğim "serbest giyim” uygulamamız var hem de sadece Cuma günleri değil, biz de her gün serbest giyim.

ING Bank olarak arkadaşlarımıza dedik ki bizim için aklınız, potansiyeliniz giydiğiniz resmi elbiseden daha önemli. Ve serbest giyim uygulamamızı yaparken bunu küçük küçük puntolarla yazdığımız birçok kurala bağlamadık, buna rağmen hiçbir zaman aşırı bir davranış ya da tarzla karşılaşmadık. Demek ki çok doğru insanlarla çalışıyoruz…

Sektörde bu uygulamamız çok konuşuluyor. Mülakata gelen adaylarımız biz de serbest giyim uygulamasını bildiklerini ve çok beğendiklerini söylüyorlar. Sadece Y jenerasyonundan değil X jenerasyonundan da duyuyorum ben bunu çünkü bu bir rahatlık. Çalışanların kafasından kendini limitleyen, sıkıntı yaşayacağı, gereksiz bir zaman harcayacağı bir şeyi ortadan kaldırıyorsunuz. Bu uygulamamız küçük gibi görünen ama aslında etkisi çok büyük olan bir işti.

Bunun yanı sıra kademeli olarak çalışma ortamımızı da değiştiriyoruz. Şu anda birkaç katımızın renovasyonu tamamlandı. Ana prensipte kişiye özel oturma alanından vazgeçiyoruz. Herkesi bunun altındaki teknik altyapıya da hazırlıyoruz. Herkes laptop’a geçiyor, telefonlar kalkıyor. Geldiğinizde departmanda boş olan büyük büyük masalarımız var, herkes istediği yere oturabiliyor. Çünkü dedik ya ekip çalışmasına önem veriyoruz. İşte çalışma ortamımızdaki bu farklılaşma da ekip çalışmasını desteklemek istememizden kaynaklandı. Biz madem takım çalışması istiyoruz niçin insanlar kübiklerin içinde otursunlar, etraflarına da duvarlar örelim, birbirlerinin sadece gözleri ve alnını görüyor olsunlar? O yüzden büyük masalar etrafında serbest oturma alanlarımız var,  herkes istediği yerde gelecek bilgisayarını açıyor ve çalışıyor. Sadece dosyaları ve tutmak istedikleri eşyaları için küçük dolapları bulunuyor. Bunu yaparak tasarruf ettiğimiz alanlara da "serbest alanlar” yaptık. Katlar istediği serbest alanı oluşturabilir.  Mesela bir kat "playstation corner’ı koymak istiyor, öbürü kütüphane yapmak istiyor, kimisi de sadece kahve ve kurabiyelerin olacağı ve kafa dinleyebilecekleri bir oturma alanı istiyor.  

Bunun dışında Flexing adını verdiğimiz yine bir iki hafta içinde lanse edeceğimiz esnek çalışma modellerini içeren yeni bir uygulamamız var. Bankacılık sektöründe çok sık rastlamadığımız esnek çalışma saatleri ve evden çalışmayı içinde barındırıyor.

Flexing’in altında olan bir ürünümüz var "ücretli izin”.  Biz çalışanlarımızın fikrini alarak bu ürünümüzü oluşturmaya çalıştık. Ne istiyorsunuz diye sorduğumuzda, özellikle Y kuşağı çalışanlarımız şöyle cevap verdi: "Siz bize 10- 15 yıl sonrası için bir şey veriyorsunuz ama benim o zaman için başka sorumluluklarım olacak, benim şimdi tutkularım var ben şimdi dünyayı dolaşmak istiyorum, ben Afrika’ya gidip çocuklara yardımcı olmak istiyorum ama işimden dolayı bunu yapamıyorum.”  Buna istinaden biz ücretli izin stratejimizi tamamen değiştirdik. Hem bu tarz taleplere ücretli izin vererek destek oluyoruz hem de eğer sosyal sorumluluk tarafında ciddi, hepimizin sahiplenebileceği bir proje ise Turuncu Kalpler dediğimiz gönüllülük platformu üyelerimiz vasıtasıyla projelere destek oluyoruz.   

Son olarak şimdi tüm uygulamalarımızı mobile taşıyoruz. Çok basit işlemleri bile, izin talep girişleri, aday talepleri, onaylamalar vs, hayatı hızlandıracak, kolaylaştıracak şekilde insan kaynakları süreçlerini mobil platforma taşıyoruz. Müşteri tarafında mobil bankacılığa çok ciddi yatırımlar yapıyoruz dolayısıyla aynı yatırımları çalışanlarımız için de yapmalıyız ki yapıyoruz.

Mobile taşıdığımız bir diğer uygulama ise ING Akademi. Biz her zaman kendimizi "Bankacılık lisansına sahip teknoloji şirketi” olarak konumlandırıyoruz. Buna çalışan tarafında verebileceğimiz en güzel örneklerden biri de alt yapısını ve yazılımını tamamen kendimizin gerçekleştirdiği "ING Akademi Mobil” uygulaması oldu. Böylece çalışanlarımıza her zaman her yerde, kolay ve zahmetsizce eğitim alma imkanı sunmuş olduk.

 

2016 için kaç şube hedefiniz var ve dolayısıyla bu istihdam olarak nasıl yansıyacak?

Biz banka olarak şubeleşerek büyümeyeceğiz, biz dijital bankacılıkta büyüyeceğiz. O yüzden mobil, internet, pazarlama, dijital pazarlama ekiplerimize, CRM ekiplerimize yeni alımlarımız devam edecek.  Ağırlıklı olarak dijital bankacılığa servis verecek olan birimlere yeni alım yapacağız. Her sene de zaten aşağı yukarı 100 kişiyi sadece bu birimler için alıyoruz. Şubelerde de değişimi ve devinimi tamamlamak alımlarımıza devam edeceğiz.

Yurtdışı kariyer olanaklarınızdan bahsedebilir misiniz?

IITP (ING International Talent Programme) dediğimiz programımız, uluslararası bir yetenek yönetim programı. Sadece Türkiye’nin değil, Hollanda’daki ana hissedarımızın yönettiği bir proje. Her ülkeden potansiyeli yüksek, henüz tecrübesiz arkadaşlarımızı seçiyoruz ve onları ortak bir havuzun içerisine koyuyoruz. Böylece onlar Türkiye’nin çalışanı değil, ING’nin global çalışanı oluyorlar.  Sonra 6 aylık iki adet rotasyon yapıyorlar ki, yeni mezunlar bankacılık sektöründen neyi istediklerini anlasınlar diye. Sonra karar kıldıkları alanda yurt dışında o alanın en gelişmiş olduğu ülkeye gidiyorlar. Bugüne kadar, 3 senedir,  bütün ülkelere farklı farklı alanlarda uzmanlaşacak şekilde arkadaşlarımızı gönderdik. Aynı zamanda Amsterdam’da ikişer haftadan 4 haftaya yakın bir eğitim de alıyorlar. Bu bizim için çok önemli bir program, hem çalışanlara hem de dışarıdaki potansiyel adaylara uluslararası olduğumuzu hissettirebiliyoruz ve gerçekten birer dünya vatandaşı yetiştiriyoruz.  Her sene en az 10 kişiyi, farklı görevler için en az 3 aydan 6 aya kadar olan bir dönemde proje bazlı gönderiyoruz.

Bunun dışında yine ING Grubu tarafından her yıl Yenilikçilik Kampı  ("Innovation Bootcamp”) açılıyor. Bu çerçevede, bir yıl boyunca tüm dünyadaki çalışan arkadaşlarımızın fikirleri yarışıyor. Bu yıl 1806 tane fikir yarıştı. Bu noktada sizinle çok gurur duyduğumuz başarımızı da paylaşmak isterim; birinci olan takımın 3’ü bizim Türk arkadaşlarımızdan oluşuyordu.

Takımın ödül aldığı proje KID’ING projesiydi.  Çocuklardaki finansal okur-yazarlığı dijital bir platform üzerinden desteklemek için hazırlanan program, çocukların finansal kararlar alırken onları eğiten ve eğlendiren bir altyapıdan oluşuyor .Birinci olan projenin bir sosyal sorumluluk projesi olması çok güzel. ING Bank’ta sadece finansal çözümler ya da ürün odaklı fikirler birinci olmuyor, bir sosyal sorumluluk projesi de çok rahatlıkla birinci olabiliyor.

ING Bank’taki kariyer gelişiminden, performans ve terfi sisteminizden bahsedebilir misiniz?

Şubelerimizde kariyer yolları performansa dayalı olarak çok açık. Mesela şubemizde çalışan eski bir hijyen elemanımız şu anda gişeden bireysele geçiyor. Çünkü potansiyeli yüksek ve bu potansiyelini açığa çıkaran bir yönetim anlayışımız var. Çalışanlardaki potansiyeli açığa çıkarmak bence bir kurumun en büyük misyonu olmalı. Hijyen elemanı olarak işe giren arkadaşımız, önce gişe çalışanı oldu, 3.ayında da ayın ilk 3 elemanından biri olarak Bireysel Bankacılık ekibine geçti.

Performans yönetimimiz ise çok net. Süreçlerimiz ve kriterlerimiz çok açık. Şubelerde çok net, günlük hatta saatlik hedeflerimiz var. Herkes bunu çok şeffaf bir şekilde görebiliyor ve hedefini takip edebiliyor. Hedefler, bir skor kart üzerinden onlara ulaşıyor. Hedefler çok sayıda değil yani 25 tane değil 7 tane hedefleri var. Dolayısıyla böyle bir sistem olduğu zaman kariyer geçişlerini de çok kolay yapabiliyorsunuz. Biz yılda 3 defa, öncelikle performans sonuçlarına göre belirli teknik bilgilere de bakarak bazı arkadaşlarımızı sistemden çekiyoruz.  Yani terfi döneminde kimleri terfi edelim diye yöneticilere bir mesaj atmıyoruz. Biz kişinin direk kendisine mesajı atıyoruz. Ve direk terfi ettireceğimiz konumu da söyleyerek bir teklifte bulunuyoruz. Arkadaşlarımızın %50-60’ı olumlu olarak geri dönüyor. Bazı çalışanlarımız ise evet benim performansım iyi ama benim daha yapmak istediğim işler var burada diyor ve erteleyebiliyor. Evet diyen arkadaşlarımızı içerde bir seri mülakattan geçiriyoruz, sonra da ilgili pozisyona henüz gelmeden onları eğitiyoruz. Mesela gişedeyse henüz daha gişe görevini yaparken Bireysel Bankacılıktaki eğitimleri veriyoruz.  Ne zamanki Bireysel Bankacılık ekibinde bir açık oluyor o zaman kapsamlı bir şekilde onu oraya oturtuyoruz. Bu adımı attığında o teknik bilgilerin kendisinde olduğuna emin olmamız lazım ki başladığı gün itibarıyla güçlü olsun, özgüvenini yitirmesin. Bu arada çalışan illaki kendi şubesinde bir boşluk olmasını beklemek zorunda değil. Başka bir şube onun için de uygun ise ve istiyorsa onu oraya atıyoruz. Bakın bu süreçte hiç yönetici dedim mi size? Demedim, yok çünkü! Çalışan ve prensipler var. Biz bu şekilde aşağı yukarı 2 sene de 400 üzerinde arkadaşımızı farklı iş kollarından, farklı iş kollarına atadık.

Bu geçişleri yapmamızın en büyük amacı çalışanlarımızı daha üst seviyelere hazırlamak. Amacımız bütün iş kollarından geçmesi, başarısının, performansının hep yüksek olması ve bizim de performansı yüksek, özgüvenli ve işine hakim Yöneticiler yetiştirmemiz. 3 sene sonra en iyi Yöneticiler bizde olacak … 

Anasayfa CV Oluştur İş Ara Aday Giriş İş İlanı Ver