Sosyolog, Zen Eğitmeni ve Aile
Danışmanı olan Nimet Erenler Gülkökü, özgün ve sentezci yaklaşımıyla hem mesleki
alanda hem de araştırmacı yazar olarak fark yaratıyor. Kendisini biraz daha
yakından tanımak ve en son kaleme aldığı GAYANNA kitabını ve kitapla
aynı ismi taşıyan sosyal sorumluluk projesini dinlemek için keyifli bir söyleşi
gerçekleştirdik.
Nimet Erenler Gülkökü kimdir? Bize biraz
kendinizden bahseder misiniz?
1965
Tunceli doğumluyum ve çocukluğum Elazığ’da geçti. İstanbul Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü mezunuyum. Aile Danışmanlığı Eğitimi’ni de yine aynı kurumdan
aldım. Bunun yanı sıra uzun yıllardan bu yana kendini anlama yolculuğunda Zen
felsefesi eşliğinde hem öğreniyor hem de Zen Eğitimi veriyorum. On dört yıldan
beridir pek çok öğrenciyle, bir Zen Eğitmeni olan eşimle birlikte eğitim çalışmalarımıza
devam ediyoruz. Psikolojik Danışmanlık hizmeti de yine verdiğim hizmetler
arasında yer almakta.
Yazmaya ne zaman başladınız?
Profesyonel
anlamda yazmaya başlamam dolu dolu on yıl oldu. Fakat bu sanırım çocukluğumdan
getirdiğim bir yeti. Çünkü ortaokul yıllarında şiirler yazıyordum. Keşke o
yazdıklarımı kaybetmeseydim. Sanırım aslında ben yazmaya o yıllarda başlamıştım.
Sizi yazmaya iten en büyük etken nedir? Ve
kitaplarınızdan kısaca bahseder misiniz?
Beni
yazmaya iten en önemli şey, ilk kitabım Kur’an-ı Kerim’in Apocrypha’sı oldu. Kur’an’ı
okuduğumda kadim bir bilgeliğin onun içinde saklı olduğunu fark ettim. Ve gerek
bu kadim bilgeliğin, gerekse evrensel bilgilerin ve mesajların neden bu kadar
üstünün örtüldüğüne çok üzülmüştüm. Ve bu kadar önemli mesajları gizlediği için
de Apocrypha kelimesini kullanmayı tercih etmiştim. Apocrypha kelimesinin
doğruluğu kesin olmayan bilgi anlamına geldiği söylense de aslında bu eksik bir
bilgidir, yani nereden baktığınıza bağlıdır. Üstü örtülmüş bir şeyi
kaldırdığınızda olanı görürsünüz. Oysa Apocrypha, Grekçe’de "gizlenmiş,
saklanmış” anlamına gelmektedir. Evrensel bilgileri içeren ayetler, günlük
olayları anlatan ayetlerle örtülüdür. Bu yüzden de Kur’an okurken insanın
kafası karışır, ayetlerin ne demek istediği pek anlaşılamaz. Bunlara örnek
olarak Âli İmran Suresi’nde bahsi geçen müteşabih (şüpheli) ayetler
gösterilebilir. Kur’an’ı okurken
gündelik içeriklere ait ayetleri kaldırdığımda gördüm ki gerçek evrensel bilgi
ışık gibi doğuyordu. İşte bu beni çok etkilemişti. Ve o zaman bunları yazmam
gerektiğine karar vermiştim. Çünkü insanı ruhsal farkındalığa taşınması "batıl”
olan değil "batın” olanı anlamakla mümkün olacaktır.
Kur’an’ı
okuduktan sonra tabiiki Tevrat’ı da çok merak ettim. Ve adı geçen
peygamberlerin gerek islam inancında gerekse yahudi inancında ortak olması daha
da ilgimi çekti. Bu ortak noktanın ne olduğunu anlamak ve yazarak anlatmak
istedim. Dolayısıyla ikinci kitabım olan "İnsanlığın Apocrypha’sı -Tora ve
Tevrat’a Dair Bir Talikat”ı iki yıl süren yoğun bir çalışma sonucunda kaleme
aldım. Üçüncü kitabımı bilinç, bilinç altı, rüyalar, rüyaların psikolojimizdeki
önemi ve arketipler üzerine yazdım. Dördüncü kitabım "Küllerinden Doğmak-
Arayış ve Uyanış”. Bu kitabım; kısa başlıklar altında hayatı, insanı, yaşamı
sorgulayan ve insanı anlam arayışına sürükleyen bir içeriğe sahip. Beşinci kitabım
ise kadın bilinci üzerine yazdım.
Yazılarım
çeşitli mecralarda yayınlandı. Şu an Pozitif Dergisi’nde düzenli olarak
yazmaktayım. Kişisel web sayfamda da bu yazılarım, kitaplarım ve diğer haberler
yayınlanmaktadır. Ayrıca Gayanna adlı Youtube kanalında kısa videolarla
farkındalık yaratmak üzere çalışmalarım sürüyor.
Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir?
Yazarken
aslında zorlanmıyorum. Sanki bir boyutla ilişkiye giriyorum ve o kanaldan
akıyor. Bazen uyurken oluyor bu ve hemen kalkıp yazıyorum. Bazen yolda
yürürken, konuşurken ve hele hele Zen Eğitimi verirken sanki anlamlar zihnime
akıyor. Kısaca "hayatı anlama çabası” yazmama vesile oluyor.
Çok güzel bir
cümleniz var "Her kadın güzeldir. Kendi ile barışık kadın daha güzeldir". Peki,
bir kadın olarak ben kendimle nasıl barışacağım? Bunun bir formülü var mıdır?
Bir
formül var ama bu herkesin kendi içsel yapısına göre kendine özgü bir formüldür.
Güzellik her kadının kendini keşfetmesi meselesidir. İçindeki estetik duygusunu
kendi bedeninde yansıtmasıdır. Tabii güzellik salt giyim kuşam değildir. İçiniz
gülüyorsa bu güzel bir görüntü olarak karşınızdakilere yansır. Yanaklarınız
pembeleşir, yüzünüz aydınlanır. Yani
güzellik ruhla da yakından ilişkidedir. Ruhunuz güzel hissediyor ve güzel düşünüyorsa
güzelliğinizi fark etmiş ve o kaynağın içindesinizdir. İnsanın bu kaynağa
ulaşmasının ön şartı kendiyle barışık olmasıdır. Kendisini sevmelidir. Zaman
zaman kendinde eleştirdiği yönleri düzelme yolunu seçmelidir. Kendisine
inanmalı ve güvenmelidir. Yeteneklerini, bilgisini, kültürünü artırdıkça
güzelleştiğini görecektir. Tabii bütün bunları yapabilmesi için yüklerinden
arınmanın önceliğini talep etmelidir.
GAYANNA’nın öyküsü
nedir? Yola çıkışı nasıl oldu? Kitabı takip eden bir de sosyal sorumluluk
projeniz var. Biraz bu projeden ve hedefinizden bahsedebilir misiniz?
Gayanna
kitabımı kaleme alırken kültürümüzün, yaşadıklarımızın, acımızın,
sorunlarımızın, çatışmalarımızın, içinde bulunduğumuz çağın dili olmasını
amaçladım. Bu toplumun yaşadığı acılar ve koruması gereken değerleri olduğu
inancıyla yola çıktım. Duyguları güçlü ve yaşadığı toprakları verimli olan
insanımız neden mutsuzdu? Kadınlarımız ve erkeklerimiz neden uzlaşamıyordu? Mutlaka
her gün karşılaştığımız kadın cinayeti haberlerinin kaynağı neydi? Bir sosyolog
ve aynı zamanda bir kadın olarak bir yerlerden benim de tutmam gerektiği
inancıyla yazdım. Bu kitapta yer alan mottolarla hem sosyolojik hem fiziksel
hem de ruhsal yönden bir iyileştirmeyi amaçladım. Ve kitabın daha çok insana
ulaşarak içeriğinin yayılması, böylece toplumsal bir farkındalık yaratmak
açısından önemli bir etkili yaptırımdı. Ayrıca ismini kitaptan alan Gayanna
Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında ücretsiz seminer ve eğitimlerle farkındalığı
artırmayı amaçladım. Şu an ekibimle birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Projenin ilk büyük lansmanı 24 Kasım 2019 tarihinde yine bu toprakların güçlü
kadınlarından biri olan ve adına yapılan Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde
verdik. Onur konuğumuz Sayın Adnan Özyalçıner oldu. Kendileri 38.Tüyap Kitap
Fuarı’nın da bu yıl onur konuğuydu. Ve bu büyük lansmanın yapıldığı gün katılımcılara CBN Yayıncılık’ın
sponsorluk desteğiyle Gayanna kitabımdan
yüz adet hediye ettik.
Daha sağlıklı bir toplum için el ele vermek ve çocuklarımıza daha sağlam bir miras bırakmak için birlikte güçlenmek ve iyileşmek zorundayız. Bu aynı zamanda ortak bir duyarlılığı ve sorumluluğu beraberinde taşımaktadır.
Toplumun iyileşmesi ve gelişmesi için kadın
desteklenmelidir diyorsunuz. İş yaşamında sizce kadının yeri nedir? Buradan
yola çıkarak iş yaşamında kadın-erkek ayrımına inanıyor musunuz?
Sanayi
devriminden sonra gelişen süreç pek çok şeyi etkiledi. Erkeği daha egemen
kılarak kadının üretkenliği biraz daha pasivize edildi. Para olgusu ve paraya
yüklenen güç, daha çok erkeğin egemenlik ve otorite gücünü artırdı. Fakat kadın
hareketleriyle bu süreçte eşit haklar talep edilerek bu mesafenin daraltılması
mücadelesi verildi ve verilmektedir. Günümüzde kadının üretkenliği ve iş
hayatındaki başarısı reddedilemez değere sahiptir. Ücret konusundaki eşitsizlik
henüz tam olarak eşitlenmemiştir. Fakat üretkenlik konusunda kadınlarımızın çok
başarılı iş kadınları olduğunu düşünüyorum. İş yaşamında ve her alanda cinsiyet
ayrımına karşıyım. Birin, doksan dokuza eşitliğine inanan biri olarak her
insanın kendi yeteneklerinin olduğunu ve bunu bir araya getirerek büyüyeceğine
inanıyorum. Yani tek başına ne bir kadın, tek başına ne de bir erkeğin başarıya
ulaşacağına inanmıyorum.