Semih Yalman: Bütünlüğe Ulaşabilmek İçin Önce Hiç Olabilmeliyim
DigitalHR’da "hiç kimse” unvanını kullandınız. Neden hiç kimse?
Hiç kimse çünkü; unvanlara inanmıyorum. Onlar ile kısıtlı, şablonsal var oluşun sahte ve geçici olduğunu düşünüyorum. İnsanı parlatan içindeki cevherinin dışına yansımasıdır ve bu her türlü kalıplaşmışlıktan öte özgürce dışarı çıkabilmelidir. Bireyin şekli ya da geçici olarak doldurduğu sıfatlar yerine özgün ve tecrübe ettiği içeriği ile değer bulabilmesi bence en kıymetlisi. Bana soruyorlar "uçakta şimdi sorarlarsa ben kimim diye hangi titrim ile cevap vereyim?” Bence bu çok patetik bir durum. İsmin neden yeterli değil? Hiçlik kavramı aslında geldiğimiz ve gideceğimiz nokta. Yaşarken hiç olabilmek. Hiç olarak kendinize, özünüze samimi olarak dokunup mutlu olabilme hali. Bunu başarabilmek? Öyle ya da böyle hepimiz bir kişiyiz. Ancak ben kendimi anlatırken söylemim ben hiç kimse olma yolunda yarım yamalak bir kimseyim. Bütünlüğe ulaşabilmek için önce hiç olabilmeliyim. Tüm öğrenilmişliklerden, önyargılardan uzak içeriğinde ve derininde var olabilen bir hiç. Bu yüzden geçmişin ya da geleceğin takdiminin pek bir anlamı yok.
"Bugün Markanıza Bir Bakın” dediniz. Firmalar global marka olmak için sizce nelere dikkat etmeli?
Önce global ne demek? Her yerde var olup aynı olmak mı? Her yerde kabul görmek mi? Kültürler, ülkeler üstü olmak mı? Cevap; nasıl bir ilüzyon peşindeyseniz o. Sonuçta marka özünde bir hikaye barındıran ve algıyı manipüle etmeye yarayan bir değer metriği. Algının şekillenmesi relativ yani değişken. Bu süreç sürekli, frekansı yüksek, istikrarlı bir dokunuş ile mümkün. Bu süreçte sizin yüklediğiniz motivasyon önemli. Motivasyonu mümkün kılacak dürtü ise rasyonel, duygusal bileşkeler içereceği gibi kah provoke edecek, kah sömürecektir. Ancak firmalar önce hikayelerine karar vermeli. Sonra mutlaka kanunlar ile korunan, farklı alanlara taşınabilen, anlam içeren yada kendileri tarafından anlamlandırılan bir yapı içermeli. Göz önünde olan, akla ilk gelen, duygu uyandıran, eğlendiren ve rahatlık sağlayan, vizyon açan, farklı düşündüren, erişimi kolay, değer katan, taraftarları tarafından yayılan ve korunan marka değerli markadır. Bunun bence lokal yada global oluşu bir şey fark etmiyor günümüzde. Çünkü böyleyseniz zaten toplumu kazanıyorsunuz nerede olursanız olun.
Sosyal medyanın marka imajına sağladığı faydaları nasıl görüyorsunuz?
Sosyal medya yine moda ve kısıtlı bir terim. Sosyal medya, konvansiyonel kanallar, alternatif kanallar... Bunları ben spora gidip tek bir kas gurubunu çalıştırmaya benzetiyorum. Hayatın içerisinde entegre bir tecrübe sunarak fayda sağlayabilmek önemli olan.
Çalışanların "özgürlük” alanları ve motivasyonları konusunda İK tarafına mesajlarınız var mı?
Önce tüm kompleks ve egolarından soyunmalı, özlerinde var olabilmeyi başarmaları gerekiyor. Sonra çalışanları anlasınlar. Anlayabilmek için dinlesinler. Dinlemek içinde onlar ile vakit geçirmeliler. İK bir masa başı fonksiyonu olmamalı. İK sürekli temas etmek, sürekli temas ederek, dokunarak çalışanlar için hizmetkar olabilme fonksiyonu. Ancak bir İK yöneticisinin aynen bir GM gibi birçok fonksiyonun dinamiğini bilmesi hatta tecrübe etmesi gerekiyor. Dolayısı ile adaylar İK’da çalışmadan uzun bir rotasyon programına tabi tutulmalı. İşe alım metriklerini her bölüm için özel kılmalı. Okul, tabiyet, inançtan bağımsız o kişinin içindeki cevheri görebilme ve bir koç yaklaşımı ile onu ortaya çıkarmasına yardımcı olmayı kendine görev edinmeli. Bu hal oluşturulduktan sonra motivasyon konusuna kişiye özel eğilirken, özgürlük alanları ile alakalı öncelikle ışık giren çalışma ortamları yaratmak ile başlayan faydaları çalışan için mümkün kılan yatırımlara kurumu ikna etmeye çalışmalı.